Yayalık İllegal Geçidi

Her şeye bir kez de şaşı gözle değil de
Şaşı kafayla bakmayı öğrenin[1]

Şiir, tiyatro ile iç içe kökü çok eskilerde bir anlatım biçimidir. Bu ikisinin birlikteliğinin ne kadar eskiye dayandığını okuduğumuz birçok metinde görüyoruz. Masal da bu ikilinin arasında aynı öneme ve kökene sahip çok eski bir anlatı biçimidir. Mitler, destanlar, masallar, tragedyalar birbirinden pek uzakta değildir. Binbir Gece Masalları’ndan Hint-Avrupa mit ve destanlarına, bir ucu Shakespeare ve Dante’ye, bir ucu Beckett’e, Calvino’ya ve birçok örneklere dayanan bu kaynaşmada şiir önemli bir yer kaplar. Masal ve şiirin birlikteliğinin şiirimizde en önemli örneklerini veren şairlerden biri de Hulki Aktunç’tur. Erotologya? adlı kitabında Binbir Gece Masalları’nı bir solukta okuduğundan heyecanla bahseder. Bu masallara kitap içinde birçok şiirin tanık gösterildiğini okuyanlar bilir. İşte şiir ve masalın iç içeliği de anlamın ötesinde belirir, anlatımda bir sınır ikisinde de yoktur. Hâliyle birbirlerini uçlara da taşırlar. Liman Mehmetcihat da bu ilişkilerin farkında olan ve şiirinde masalsı ögelere yer veren bir şair. Kurduğu eleştirel-politik yaklaşım, deneysel içinde açtığı ve aradığı yollar bu öge üzerinden biçimlenir.

Şairin 160. Kilometre’den çıkan Yaya Baron adlı kitabı yeni bir dil, anlatı arayışının önemli örneklerinden. İlk kitabıyla bir kendilik yaratmayı başarmış şairin ikinci kitabıyla da bir kendilik yarattığını görürüz. Masalsılık, sinematografi, deformasyonlar ve deneysellik kitaptaki eleştirel-politik yaklaşımı sırtlanan ögeler olarak göze gelir. Kitabı, ilk şiirinden itibaren kendini belirginleştiren bu ögeler üzerinden inceleyeceğim ve şairin söz konusu ettiği meselelere dair yaklaşımının nereden uçlandığı veya şaire nasıl bir yol açtığı üzerinde duracağım. Öncelikle kitaptan ne tür bir hava soluyacağımızı bize sezdiren bir hadis ile açılır kitap: Çekirge, balığın hapşırığından yaratılmıştır.

Deneysel şiirde kendine yer bulan mizah/ironi, göndermeler, çağrışımlar, bozuk dizge, deformasyon, anlam kaymaları ve benzeri ögeler Liman’ın kurduğu şiirde ön plana çıkar. Yinelersem, şairin kurduğu eleştirel-politik yaklaşım da tüm bunlarla birlikte biçimlenir. Kitabın ilk şiiri olan Rolls Royce Ghost Üzerine sözünü ettiğim ögelerin tümünü belirgin bir biçimde gördüğümüz önemli şiirlerden biri:

Bir gün mahalleye bir rolls royce geldi
Bütün arabalar onun etrafına toplandı
Bütün mülklerin üvey ortaklarına
Belki bir gün dendi. Şimdi değil
Şimdi mülkler uyumaya gidiyor

Varoş bir mahalleye giren lüks arabanın peşinden koşup etrafına toplanan çocukları birçok film ve diziden biliyoruz. Yayalığı buradan başlatan şair mülk sahibi insanı, yokluk ve yoksunluğu, toplumu bulaştığı toz toprak ve para gıcırtısı, mülk ışıltısı ile masalsı bir korku filmi havası içinden anlatır. Ulak bu kez başka diyarlardan değil, başka mahallelerden haber iletir.

Sosyete Ayağa şiiri, şairin sosyeteliğe yüklediği anlamla bir çağrıyı yüklenmiş, bir üzüncün bir gidişatın hâl dökümü olarak okunabilir. Masalsı ve deneysel ögeleri burada da görürüz. Şiir, Samsun’da 40 yıl sonra ameliyatla gözleri açılan bir adamın söylediği şu sözlerle açılır: “Hayalimdeki dünya ve insanlar daha güzeldi. Dünyayı sevmedim.” Şiire dönersek:

Hiç cömert olmadın. Bundan sonra ne vadetsen timsahlardır.
Yer yer kazınmış karnımızın karşısına
Kendi timsahtan ağzını yaptırdın.
[…]
Derler ki yükte hafif, kafanda dev bir kömür sobası kurumuş.
Şimdi, adalet işte, kavminden herhangi adam çıkanlar dışarı
Sosyete ayağa.

Yaptığım alıntılara bakıldığında sözünü ettiğim ögelerin hemen belirginleştiği kolayca anlaşılıyor. Liman, meskeni bellediği şeylerden birinin yanına bir iskemle daha çeker. Yükte hafif pahada ağır söylemi dize içerisinde masalsı bir anlatıya dönüşür. Boya-badanacıların, yol yapımcıların, kentsel dönüşümcülerin ülkesinden bir haber daha.

Bit Pazarında Motor Satmıştım Bir Kere kitabın önemli şiirlerinden biri, masalsı havasının yanında kısas-ı enbiyavari bir hava da soluyabileceğimiz bir şiir bu. Yabancılaştırma tekniğinin iyi örneklerini yine görürüz ve masalsı hava sürer. Sözünü ettiğim konulara dair dizeleri buraya alıyorum:

Tuğlalardan o düğümler. Sancısı az olmayan bir kutu bulut.
Cesetler sayesinde doluluğu anlaşılamayan insan ötesi karınlar vs.
Bir yıldı, kolları ceset torbası gibi açılmıştı.
Her günkü kuzuluğum bugün de şu bahçeye gömülmüş
Girilmişti evlere.
[…]
Ve bir doğumlu bir ölümlü toprak dolan hasta evlerin
Yanından geçerken aklıma gelmişti:
Yok olduğumda ya ben de görünürsem, ya benle konuşurlarsa?

Bu şiirlerden sonra gelen “mafya üçlemesi”, şairin eleştirel-politik yaklaşımını çeşitlendirdiği şiirlerdendir. Şair anlatısını otoritenin, sığlığın, toplum figürünün arasından sürdürür. Bu anlamda üçlemede en göze çarpan şiir Organ Mafyası’dır. Bir Kore filmi havası soluruz bu şiirden. Otopark Mafyası ise din ve galeyan olgusuna değinir:

Herkes gibi baltalı adamlardan gelirken
Baltanı bıraktın mı yoksa unuttun mu
[…]
Bu kadar olması, savaşlarla ayinlerle
Sonunda senden bir aroma çıkmıştır.
Senin bin yıllık hikayen
Bir kalıp et bulyonda saklanmıştır.

Liman, bu dizelerden anlaşıldığı üzere otoritenin karşısına illegali koyar. Kolektif hafıza, tarihsel süreç masalsı ifadelerle açığa vurulur. Organ Mafyası şiiri, Ajeossi filmi havasında işlenen çağrışımları ve eleştirel yanıyla aktüel siyaseti ve toplumu yansıtır:

Ben organ mafyasından korkmam
Karaciğerden korkarım
Memelerden kesmek için çocukları
Sütyenlere doldurulan binlerce karaciğerden
[…]
Sonra da üre üre üre diyen
denizde damla olduğun bir sidik toplum üre
Kanlı bir buz küveti toplumunda gördüklerim

Üre emir kipi yüklendiği politik havayla bir sidik toplum‘a, bu topluma olan hitaba dönüşür. Şiirdeki gerilimli havada uğuldayan bir çağrıya kulak veren şair, o çağrıya katılmakla olabileceklerden karanlık bir havayla bahseder, esrarengiz olayların ardından şiirin sonuna doğru şu dizeler belirir:

Hayvanlara gece yaklaşan bir ruh. İçinden katiller sildikten sonra.
[…]
Gece su içmeye kalktığımda
Sadece bir gemiymiş

Şiirin son iki dizesi şiir boyunca sürdürülen gerilimi bir hırsız mı fare mi korkusunu gece su içmeye kalkma üzerinden bir çağrışım-sahne ile sonlandırır, bir Buñuel filmi olan Le Fantôme de la Liberté’den bir sahneyi[2] de hatırlatır son dizeler.

Bahis Mafyası bu üçlemede şaire has ifadelere rastlasak da daha zayıf bir şiir:

Bahis mafyası rönesansı başlatınca
Koca koca adamlardan gölete düşen ara komşular
Ucuz tahıl çarşıları
Dur istekleri
Fazla dünyada durduğu için tövbesi yanmış
Sarı kartlarla yaralı ters dönmüş bir şekilde
Sürüklenir kara çimlere lanet çimlere

Yaya Baron şiiri, kitabın ilk bölümü sayabileceğimiz kısımdaki Rolls Royce Ghost Üzerine, Sosyete Ayağa, Bit Pazarında Motor Satmıştım Bir Kere, Otopark Mafyası, Organ Mafyası, Yayaya Saygı, Senin Karşında Asteğmen şiirleri ile birlikte birçok açıdan kitabın en önemli şiirlerinden. Şairin eleştirel-politik yaklaşımını, masalsı deyişini, deneysel içinde açtığı yolları çeşitlendirdiği bir şiir, Calvino’nun Ağaca Tüneyen Baron’uyla birlikte kılığından çıkmış birinin ağzından ülke gündemine ve siyasetine dair toplumcu şiirin tekdüzeliğinden uzak bir şiir okuruz. Calvino’nun ailesine isyan edip ağaçlarda yaşamaya başlayan Baron Cosimo’su da bir ağaçyayadır. Şiire dönersek:

Çalıntı korkuyorum çalıntı
Bombaları süpürmüşler ya numara o
Hepsi numaradan bağlıymış yaya
Sosyal yardımlarla ayakta katedilen kimmiş-lik
[…]
Çalıntı bir yaya gibi duruyorum dükkanları
Duruyorum dutlar kesmeyiz kendiler yaşlanır
Bandıralı bandırasız adamlar gideriz batarız fabrika
Ağızda iğrenen bir barut konuş
Babaç tarafını palto izleriyle sürüyen
Yaya yaşlanırım bir baron neden öyle.
[…]
Ey yarı ahali, yarı dutları kanca kurumak çok beşer geçinmekten. Bir de çok bürünmekten oluyor bu tarz cinayet, ete, kemiğe, av gözüyle kapanmış camlara…

Bir diyalogşiir olan Kamyonlara Ceza Kesmek şiirini geçiyorum.

Köpek Dövüşleri politik havasıyla öne çıkıyor:

Ayakkabılarına kadar yenmiş bir sürü çocuğun
Hareketli bir cisim olduğunu görecektik
Biraz yenip bırakılmışlar uzay çöpüne
Radyo dalgaları halinde
evlerin üstünden geçen et parçalarının
Rengarenk şemsiyelerle toplandığı

Meksika Açmazı yine politik havasıyla Köpek Dövüşleri, Yaya Baron, Otopark Mafyası şiirlerinde soluduğumuz havaya benzer yanıyla kitaptaki yıkım ögesini örnekler:

Büyük milletlerde kaldığın bir gece
Bir iskelede yükleniyordu organların.
Ne çamurdan ne çamurlu
Bir insandın ama güney hayvanların ilk senesinde.
[…]
Dünya seni gökyüzüne doğrultuyor. Yapabildiği en kanlı silah olarak.
Gökyüzünün doğrulttuğu bir yıldırım karşılığında.

İnsan/birey, Liman’ın şiirlerinde bedenen değil bir eylemler öbeği olarak yer alır -bireyi birey yapan zaten eylemleri değil midir?-: Gemi yapan (insan), duvar yıkan (insan), imza atan (insan)… Toplumda bir eylemler hayaleti olarak var olan insan, duygularından ziyade eylemleriyle somutlanıyor. Tabii bu şiirlerde insanca bir duygu olmadığı anlamına gelmez, birbirine karşıt yahut birbiriyle ilintili olarak vahşet, öfke, hüzün vb. baskın gelen duyguların arasında bunları seçebiliyoruz. Otopark Mafyası, Yaya Baron, Yayaya Saygı -bu anlamda öne atılabilecek en önemli şiirlerdir- ve Kumarhane Baskınları bunu sezdiğimiz şiirlerden. İlkellik, bataklığın çevresinde gezinen yabanıl bir varlık gibi kendini sezdirir:

Sizin oraya da bir asker açıldığında
Kenardan izleyenlerin dağılması
Küsüp evlerine. Ve halı desenlerinden betona çakılan
Kalbin böyle bir sesi vardır.
[…]
Ortak bir kömürlüğün
İdareli kullanılan karanlıkları üzerine
Kapatılıp gidilen bu kalpler. İçerde herkesi tarayan.

Liman, bir sezi ve görünümlerle dâhil olduğu dünyadan duyumsadıklarını kendini geriye çekerek -kendine yaptığı kutudan- belirginleştirir. Özne, bir eylemler hayaleti olarak belirir ve şairin içselleştirdiği her şey bir rol kapar, bir biçim ve eleştirel yaklaşımla nesneleşir ya da vücut bulur. Karanlık jargonuyla bir kendilik yaratan şair, toplumoğlunun marazlığına dikkat çeker. Her şiirde cılkı çıkmış insanoğlu ve eylemlerini görmek mümkün. Geleceğin Otomobili Sensin foyası çıkmış insanın eleştirel bir reklam/tanıtım metni olarak biçimlendiği bir şiir olarak öne atılabilir. Patlayan bir gelecek kurgusunda ilerleyen her şeye oluru her türlü gideri olan toplumoğlu. Uyaroğlu. Yayalık, eşkıya olarak yine peydahlanır:

Temaslar artacak. Sen iki çocukluğunda bir katil duran toplumoğlu, pak maya toplayıcısı sen
Mayalarınla çok övündün. Diğer mayalara fare tadı atfettin.
Geleceğin otomobili sensin. Biz eşkıya olacağız.
Camlar inmekle alakalı alakadar
[…]
Hasta yakınlarımızın yastıkla boğduğu bir hayat bulduk. Dirisine
göre daha boğuk. Ve göğüslere neden dolu. Kepçesiyle kafamızdan
ne alır düşünecek. Ve az kalsın ölecek.

Rusya’dan Gelen En Güzel Şey şiiri, kitaptaki politik havayı soluduğumuz şiirlerden:

Derler ki öbür dünyada sen o olacakmışsın
O da sen olacakmış
Öbür dünya rampalarında
Reno toroslar binecekmiş bu halka
[…]
Bir zorba yüzünden dark balerin karnında gençliğimiz
düzülmüşlük
Çipçişli bir melekhanede
Kösköpekli bir melekhanede

Meleklerin her eve girip çıkmadığını çoğumuz aile veya akraba ortamında duymuşuzdur. Liman burada da jargonunu ve illegal fikrini açığa vuruyor. Birçok açıdan kitabın en önemli şiirlerinden biri olan Yayaya Saygı eleştirel-politik yaklaşımın, masalsılığın, ilkelliğin, bürokrasinin, ülke gündeminin cavcaklı bir tablosunu çiziyor. Deneysel ögeler ve anıştırmalar Liman’ın şiirinin en belirgin ögesi olan masalsılık ve politik yaklaşım ile yine berk bir şekilde devreye girer. Yayalığın tanımını verdiği bu şiir tarihsel süreci de işler:

Eskiden böyleydi, yayalardan müthiş bir hız yapılırdı
Yaka paça yaya ağaçlardan
Birdenbire savaş arabaları olan
Müthiş bir hızla
[…]
Ama 300 bin komünistin uzun yürüyüşü
Benim en sevdiğim yaydır her zaman.
[…]
İşte bu araçlıların dünyası, araçlıların hukuku
Yolu adam yaptı, yayanın üstünde tepindi oğlu
Yayayı kusurlu bulan adam da
Deniz müdürü oldu.
[…]
Böylece tekerleği bulan adamın tank diye sevinci
Ölüm anında vücuttan eksilen sevinci bulan adamın
Teker izlerinden tank olduğu anlaşılan ama
Süt verdiğine bakılırsa tank olmadığı bir kara keçi

Liman’ın ilk kitabındaki (Haplayın Şunu Feodal) şiirlerden farklı bir şiirin peşinde olduğunu görsek de kitaptaki bazı şiirlere dikkatli baktığımızda ilk kitabındaki havayı burada da soluruz, Sanayi Nefis Senin Karşında Asteğmen– bu anlamda öne atılabilecek bir şiir:

Gagalar cihazlara gagalar cihazlara
Tamimler resmen delirdi köpeğe bağladı
Bir yağlı kuyruk kemir kemir kaçıyor kanundan
Efgan gibi yükseliyor ağzı efgan kim be
[…]
Şikayetini kulundan bağımsız, idareten suratla
Vicdan denen kesik yemiş gibi bakıyor yeter
[…]
Paralılık müthiş ya paralılık yavaş ölmez gibi geliyor

Şairin eleştirel-politik yaklaşımını bu şiirde çeşitlendirdiği söylenebilir. Şaire has ifadelere rastlasak da Bahis Mafyası, Köpek Dövüşleri, Kumarhane Baskınları ve bir yanıyla Senin Karşında Asteğmen şiirleriyle kitaptaki akışta diğer şiirler kadar belirginleşemez:

Biri ötekinin kuzgun kılığına girmiş diğerleri
Arifiiiyn geçiyor sanırım bastıkları ölüden belli
Körelmesini bir bıçak kılığında bıraktığından
Kanlı bir lağv eylemi lağv lağv
[…]
Kızımın adını barbar nur koydum, Allah bağışlasın. Ne velüt
bir ağaçsın bu bağırda. Kemikler aya tutularak bakılır, o savaştır.
Kırığından nice adam boynulur, o ekmektir.

Liman’ın şiirini belirgin kılan bütün ögeler, deneysel içinde arayışlarını sürdürmesine olanak sağlar. Soğukkanlı; fakat hızlı bir şiir bu. Üzerindeki sinmişliğe de dâhil olduğu akışa da içselleşmiş ve zihinde canlandırılmış bir kurguyla bakar ve anlatıya dönüştürür. Şiirlerde ilgi çekici türetmeler de görürüz, bunun bir örneği yine şiirini öne çıkaran ögelerin bir arada bulunduğu Karşıda Ermeniler Taş Topluyor, Petrolleri Yok, Merak Etme Sen şiirinde:

Tembihlenmiş çocuğun içine baktın bir kibritle
Baktın yalnız dönmüş at ermeni kalmış karşısı
Çocuk içi mesaib dolu, türlü türlü köpek çıkıyor
[…]
Para ben içermezim, açık konuşurken ağzıma dolmaz
[…]
Motherşahlık zamanında bir kadın
Kendi ayakları üstünde
Tarhana eziyor
[…]
yine sensiz bulutlarla dertleşirken ulan sen Ferdi Tayfur musun
diyorum kendi kendime.

Kitaptaki şiirlerde birbiriyle bağlantılı birçok imge ve sözcük var: Köpek, kuzu, koyun, fare, tank, cam, keçi, balık, at, et… Bu sözcüklerle kurulan imgelere, akışa bakıldığında şairin deneysel içinde açtığı ve aradığı yolları daha iyi görmek mümkün. Sözcükler önemli bir izlek oluşturuyor. Rolls Royce Ghost Üzerine, Otopark Mafyası, Organ Mafyası, Yaya Baron, Geleceğin Otomobili Sensin, Yayaya Saygı bu anlamda öne atılabilecek şiirlerdir. Kitabın ikinci bölümü sayılabilecek kısımdaki sözcük sağanağı ve deneyselliğin öne çıktığı Yamuk Budunlular şiirlerine de daha doğru bakmayı sağlayan şiirler bunlar. İştirakiyyun Arabistan’da Çöktü Çünkü Arapçaydı da bu anlamda öne atılabilecek bir şiir:

Sogdça konuşamamak gibi bir dil koptu ordan
Odalara bölündü herkes
Kahveler taranıyor süt annem
[…]
Seyirlik devriliyor boyum çok göneniyorum
Herkes bizi izliyor içinden
O kadar prizi var ki herkesin
Sana anlatamam, giderayaklarla takılırım sadece
[…]
Evden bir ölü çıkacak diyorlar herkes hizmetçiye bakıyor
o da bardakları düşürüyor haliyle, mapusta açıköğretim var
[…]
bu aralar tren çok yazıldı biliyorum ama bu hızlı tren
[…]
savaşta kullanılan arabalara verilen ad savaş bittikten sonra noluyor
tahmin et

Liman anlaşıldığı üzere ekleri, kökleri, ailesi belli bir dilin ve/veya dil grubunun karşısına, aralarından birini seçip onun konuşulamaması durumunu dil yapıyor. Dil ile olan ilişkisi trenin çok yazılması ama bunun hızlı tren olmasıyla yine kendi cephesinden yürütülüyor. Sonraki şiir olan Türk Şiirinin Bertolucci’si şairin şiirindeki sinematografik ögenin çatkılarından biri, şiirdeki gizli bilmeceyi çözmek için filmi izlemeyenler Il Conformista’ya bakmalı. Yıldızsal Intelligence için karanlık bir falcının gaipten aldığı haber-sayıklamalarla dile geldiği bir şiir denebilir. Liman’ın kendine has jargonunu, masalsı burada da görürüz:

Müneccimlerin karnından yıldızlar
Kimseyle konuşan biri değildir, yoktur.
Karanlıkta açan, gökte tüneyen, uyanırlar bankta
[…]
Bir şurup kızı, bir felekname girişi
Koca bir felek bulyon koyar alnına
Herkesi gizler felek bulyon
[…]
Foto Kenan gibi bir yer
Kafamda olması gereken yerde

Digiturk Cuts All The Channels şiirinden:

You bomb you bomb may trial command
That brings you up to their garbage again and again
[…]
Legacy to be went, a zip up waiting
Russia is dreaming a ukraine fit a ukraine

Yamuk Budunlular şiirlerini ele almadan önce önemli bir şair, ithafı bu sayfaları, onları kötü okuyacaklara ve onlardan hoşlanmayacaklara adıyorum olan Kesintisiz Şiir’in (Poésie ininterrompue) şairi Paul Éluard’dan konuya değgin, yazının girişindeki dipnotta belirttiğim kitabından, önemli bir alıntı yapmak istiyorum. Ayrıca savaş esnasında moral olsun diye helikopterle askerlerin üzerine bir şiirinin sayfa sayfa saçılması her şairin tanık olabileceği şey değil. Şöyle yazıyor Èluard:

Ta başından, ozan her şeyin işine yarayacağını bilir. Sanrı, yürek temizliği, öfke, bellek, sağı solu belli olmayan yaşlı Proteus, eski öyküler, güncel olaylar, masa ve mürekkep hokkası, tanıdık olmayan görünümler, gece yolculuğu, birdenbire anımsanan anılar, tutkunun geleceği, düşüncelerin, duyguların, nesnelerin ateşlenmesi, gözle görülmeyen çıplaklık, çıplak gerçek, dizgelerin yumuşaması, saçmaya ulaşana dek mantığın yok olması, baskı altına alınamayan usa ulaşıncaya kadar saçmanın kullanılması, şiirin uyumunu sağlayan işte bunlardır – sessizlerin, seslilerin, hecelerin, sözcüklerin ustaca veya acemice bir araya getirilmesi değil.

Yamuk Budunlular bir yamukluğu bir ulusu, kavmi yamuklukla niteliyor yani nitelik olan şey yamukluk. Ne biçimde şiirler okuyacağımız bu başlıktan anlaşılır. Bir mit-masal-anlatı, dilsel bir türbülans, sözcük sağanağı. Algıyı şaşalatma. Sözcük seçimi, anlam kaymaları, deformasyon ve bozuk dizge şairin yeni bir dil kurma girişiminde önemli birimler. Şairin eleştirel-politik yaklaşımını da bu tümüyle çeşitlendirdiği şiirler, soğukkanlı ve hızlı anlatımın kitapta en açık görüldüğü şiirler. Çağrışımlar ve dizelerdeki kesiklerle ilerleyen bir anlam heyelanı denebilir. Şairin zihninde olup biten haberli habersiz olduğu o yerden malumatlar. İlk şiir olan Best Poemlerin Şiltesi ilk dizesinden itibaren bu yazdıklarımı somutlar. Ne tür şeyler duyacağımızı bize hemencecik bildirir:

Haberler küheylan bir ahi geberir.
İmkanlar ile şerefsiz çarlılar arkasında bir bunar, dövülür.
Bunar incilleri Tamiratı.
[…]
Bunu öfkelendiren pusula dağı birlik, çok ilginçtir, çin turizmi kurt.
Kibrit, çin turizme kapılan best poemlerin şiltesini tutar ve her
akşam birisine verir.
Börül alırlar erdikten sonra.
Börül ise, TİFLİS’in kaptana doğurmaktır.

Yaptığım alıntılardan anlaşıldığı üzere dizelerde kesikler, anlam kaymaları, deformasyonlar var, bu deneysellik dize içinde kırılmalar da sağlar. Anlatı şairin deneyselde açtığı ve aradığı yollar aracılığıyla kesikler alır. Bir muğlaklığın içinde akar dizeler. Liman anlatısını buradan ve bunun iyi örneklerini vererek sürdürür. Şiirlerdeki belirsizliği tanımlama biçimi yine belirsizcedir: Börül ise, TİFLİS’in kaptana doğurmaktır. Dizenin ve anlatının bütünü, düzeni bozar ve şiirinde belirgin kıldığı ögeler sayesinde bir akış yaratır. Cengish’teki Yol Ağlağı adlı serinin ikinci şiirinden:

Barajı kapan kardeşimiz, bina bilmez bir küre gömleği yergi
yemiş. Ancak, kör kürenin parçası, belli sisi mesleklerden
uzaklaştırmış.
[…]
Çürük şarktaki koşulları çar-kırıb fenni şayanını uzar kapan bir
parlaklıktır.
Bu karyağına insan yaman veya taparsız çok kişi, iskan bir alın,
CENGİSH’teki yol ağlağın bir kırptı
[…]
Fakat ne de ağır melissa giymiş bir LECTURE, ne de köpü bir şinastı, taparsız.

Anlatı yine masalsı ve belirsiz bir dizeyle ortada bırakılır. Dili bir bir varmış bir yokmuş mekanizması, bir hiç dolambacı kurmak üzere şairde yeri olan ne varsa şiire döktüğünü görürüz. Sözlüklerde pek bulunmayan sözcükleri kullanmayı tercih etmesi bir yanıyla bu belirsizliği berkleştiriyor. Bazı Arapça bazı eski Türkçe sözcükler, kavramlar ve benzeri dizelere atılan kesiklerin arasından baş gösterir. Teoloji, dilbilim, politika, tarihsel süreç… Birbirine boca edilir, bir diken gibi bu sözcüklerle dizelerde sivrilir denebilir. Anlam bir yerde Alice Harikalar Diyarı’na atta gider. Bu sözcükler kalabalığı şiiri yer yer boğsa ve şairin yarattığı kendiliği bazen zedelese de, şair böyle bir dil kurmayı yeğlemiş. Torba Kullar, serinin en göze gelen şiirlerinden biri ve şairin anlatısında yinelemeleri olan sözcükleri gördüğümüz gibi söylemini benzer bir şekilde örneklediğini de görürüz:

Tigin bir şakrak var, mislini elbet istemiyorum, BENGAL.
Çeçen kere biliyoruz, vasat de oldu yem.
Tigin please, bir kasım şarlıyla ululaşacakmış. Neyse pesince
üzüldü titri bu, kene buduyorum diye.

Bu dizeler de serinin ilk şiiri Best Poemlerin Şiltesi’nden:

Neyse işte, her iki reyon devi (cimriyetleri yoktur)
her iki mahzenden de binse, biçim-dar halkından binig
toplayarak, o biniglere yola çıkarak kalpten bu ÇORUH’u
dünyaya getirdiler.

Şiirlerde aslında bir sürü neyseler sezilir, gizli neyseler. Şiire dönersek:

Kene girmiş kovuğuna devleşmiş, bi tankmış yer betonu yok.
Saksıda kalmış beton.
Pers de kövün enini som bilmiyor, barkına göre bir yöre gelince
kuruyacak kilimleri, oda girip yanacak persi. Neyse, bu pirin
hasat gözenek çömçe kıtırmış kilimi açmış örgüsel kuşluğunda
HOŞTunu titremiş bi güzel, sonra ferdî yer betonunu asabilmek
için taşra bir melon kurmak üzere çırpmış çeçen aksi toprağa.

Akış içerisindeki kesikler ve anlam kaymalarından, yani bozuk dizgeden de anlaşıldığı üzere şair bir şey anlatmanın peşinde değil, bir şeyleri sezdirmenin peşindedir. Kurduğu dizenin, imgenin, akışın devamını getirmez. Muğlak bırakır. Bir akış varsa bu dizelerdeki bozukluğun ve sezdirilenin akışıdır. Konsantre bir masal biçimi de denebilir bu şiirler için. Elbette yer yer kesikler azalır ve dizenin, imgenin, çağrışımın devamı gelir:

Betonumu saksıda kurdum, denizin zülfünden bürüyebilir miyim demiş.
[…]
O refahı da BAKSI açıyor, budunu tökezliyor ve beni neon bu
duvardan attı bilerek.

Sözünü ettiğim soğukkanlı ve hızlı akış burada da belirginleşiyor. Düka Ciğeri tıpkı Yaya Baron gibi kendinden konuşan bir şiir nesnesi, karakteri. Serinin göze gelen şiirlerinden biri de bu. Anlatı hız kesmeden konunun kim bilir neresinden başladığı bir girişle açılır:

Topraklar, derebey bakirden doğan amade bekçisi sırasında
terkleştirilmiştir.
Maksadımız cepte katil mevt organ tugaylarıyla ve az
Sahraya inmek tekel ululadığı boş birkaç OLGA yerinde su
[…]
Venüs misiniz yoksa?
Kahır be, Venüs değilim. Ama türklü sima ilimlerinin barkıyım.
Ve bir Düka ciğeriyim.
[…]
Beşer dandik ve NOAH demiş ki
Bahrimize kan doldu
Ve Tarih, oracıkta saha gömmesi kummuş çikletle.

Şiirin nesnesi olan Düka ciğerinin de şiirin sonuna doğru sözü kesilir, sözü yamultan neyse oraya dönülür. Partizan Girişi, önceki şiirden gördüğümüz sürecin ve eleştirel yaklaşımın çeşitlendiği bir şiirdir. Çağrışım ve göndermeler bu şiirde de sürer, sürece ve aktüaliteye atılmış bir molotof:

Dövletçiyiz, taziyelerin tahtı çıkmasına rağmen bere kırptık.
PAPA martta kalıyormuş gibi oylanıyor, vali ile papa yok
Evde sadece mersedesten gelmiş dağ var
Bergen ve dağ yayıp lahza akşam vay diyoruz.
[…]
Sevgimizin yakınlarındaki gökten farklı vecdlere gideceğim,
tanklarımı kestirmeye.
Bir gözdeki İNKA terinden ağır.
[…]
Bütün simalar terk edenlere patladı şangır şungur
Canım Borsacığım o doğurduğun kuşluk ve sleepless çocukları
Sonsuza kadar kira boyun yağıp otuz beş katlı bir apartman da
ben taşlasam ben.

Şairin jargonu ve otoritenin karşısına koyduğu illegali sürer sürer. Cühela City’si şiirinde de eleştirel yaklaşım görülür, serinin diğer şiirleri kadar belirginleşememiş bir şiir denebilir:

Kuveyt bir gün fakiri memelerine, şam mezhebine, Bu perslerle
tank sesi ve balta arkasıyla tartışmaya çağırır. Bazen sen benim
beşeri ayıbımsın, havrasına tank meler durur. Fakir için hukuk
pek koyun tutmaz. Bulur ciğerini boyar en güzel besinlerin.
[…]
Ciğer iner, buhar sert, melek erken, fakirin boynu
çiçekten silik dünyalar olmaya başlar. Romulus, sakın Kuveyt
tellerine çıkma, damlar bu çehreye yürekten.

Rtük Gerekçeleri bir önceki şiir gibi serinin daha az göze gelen ve şaire has ifadeleri gördüğümüz bir şiir:

Ağlamayan şehitler kargo bekliyor
Nehir öpmesi barbar boğunca

Sahibe mirası gibi bir harçlıkla ormanı bulandıran
[…]
Tankıyla oynaşan bu şarklılar evrenin çok eteğinde
Metinlerde keşişlerin yaptığı evlerin altından geçerler
Bu bahtsızlara köpeklerin bile sığası yok

Yayaya Saygı şiirinden bu yana süregelen TANK, bir çocuğun elinin altında halının üzerinde ilerlediği gibi bir çocuğun altında kaldığı araç olarak seyrini sürdürür. Boynun Gizli Rafları serinin bir diğer önemli şiiri, yayalık burada da belirginleşir. Şairde yeri olan ve bir takıntı hâline gelen ne varsa birbiriyle ilintili olarak biçimlenir yine:

Sargıyı açıyorum ve şamana rağmen bu defa
Bir parça kistli duvar, o müderris kafatasının
Toprağını ekip TOWN eti bolluğu
Agresif bir HİNDİKUŞ miyopu.
[…]
Sabi maddenin ağzı usul usul kanıyor
Altındaki gövdeyi önce tank evine sokmaya
Yelteniyor. Baba orda, evin büstünü dövünce
Silah kuşanarak silah da resmine laf ettirmek.
[…]
Birden morg restoran,
tanıdığı eşkali yarıda kesip
Yevmiye yok denize o çarpıyı atıyorlar

Serinin son şiiri olan Ulucanlar Artınca diğerlerine nazaran geride kalan bir şiirdir. Şaire has ifadelere burada da rastlarız, yanı sıra milyonlarca bir adam baldo pirinç gibi önceki şiirlerden de öne atılabilecek Liman’ın yarattığı kendilikte zayıf kalan dizeler, ifadeler de görürüz. Şiirden birkaç dizeyi buraya alıyorum:

Kuzulardan süveter, fosil yakıtlar damlıyor.
Yarım yağlı bir pencere resmi,
evinde boksör katlanan
[…]
Tank sağarken sıçramış hastane köşeleri
[…]
Köylülerin kanındaki tarla miktarı
Azı böceklerinden FORBES’e girdi

Toparlarsam Yaya Baron birçok açıdan günümüz şiirinde önemli yeri olan kitaplardan biri. Tekdüzeye varmadan şiirde nasıl eleştirel-politik bir biçim ve biçem geliştirilebileceği üzerine önemli fikirler veriyor. Liman Mehmetcihat, kurduğu deneysellik ve masalsılıkla şiirdeki arayışların ne kadar çoğullaşabileceği, söylemin ne kadar yenileşebileceği ve uçlaşabileceği üzerine fikir veren birkaç şairden biri.

[1] Lewis Carroll’ın kendisine nasıl şiir yazabileceğini soran çocuğa verdiği öğütlerden, aktaran Paul Éluard, Şiirin Dolambaçlı Yolları, çeviren Sevim Akten, Telos, 1997, s. 143.

[2] Merak eden olursa diye sahnenin linki: https://www.youtube.com/watch?v=zJWn8msSjNU

Başka Dünyalar 1. Sayıda yayımlandı.

Yorum bırakın